Balıkesir’de çocukluğunu yaşamış olanların hafızasından asla silinmeyen anılardan biridir Tülütabaklar. İsimleri kadar garip ve korkunç kıyafetleriyle Balıkesir’in Kurtuluş Günü olan 6 Eylül günü düzenlenen kutlama törenlerinin vazgeçilmez unsurları olan bu Tülütabaklar kimdir, niye bu kutlamalarda yer alırlar?
12 Eylül’ün hemen sonrasındaki günlerde henüz ilkokuldaydım. 29 Ekim’i, 23 Nisan’ı, 30 Ağustos’u, 19 Mayıs’ı ve hatta 27 Mayıs’ı bir şenlik ve eğlence ortamından çok askerî bir düzenle kutlardık. Hatta ilkokuldaki Beden Eğitimi derslerini bile nizamî yürüyüşler çalışarak geçirdiğimizi anımsarım. Bu bayramların dışında 6 Eylül Kurtuluş Günüyse gerçek bir festival gibi olurdu. Esnaf odaları, İtfaiye erleri, o dönemin sivil toplum örgütleri, sporcular, ziraatçılar, tanınmış yerel firmalar… aklınıza ne gelirse kortej halinde yürürler, izleyicilerle selamlaşırlar, bandolar ve müzikler eşliğinde karnaval havası estirirlerdi.
Uzun zamandır, doğup büyüdüğüm bu şehirden uzakta yaşıyorum. Aklımda kalan en net anıların 6 Eylül’den kalmış olması tesadüf değildir sanırım. Yerel kolonya firmalarının izleyicilerin üzerine beyaz zambak kolonyalarını sıkarak geçtiği kutlamalar devam ediyor mu bilmiyorum ama sanırım Tülütabaklar hâlâ geçit törenlerinin vazgeçilmezleridir. (Bu arada Bengi ve Esmen markaları aklımda kalmış. Gerçekten bir hoşluk olarak sıkılırdı halkın üzerine o kolonyalar, kafaya fırlatır gibi yapılmazdı.)
Halloween kutlamaları yapan yeni nesil ebeveynler, çocuklarında travma oluşturur diye bizim bu Tülütabaklara nasıl yaklaşıyor şimdilerde bilmiyorum. Ama bu korkunç görünümlü adamlar gerçek bir kahramanlık öyküsünü canlandırıyorlar.
Değişik isimlerle anılıyorlar Tülütabaklar: “Tülükabak”, “Tülütabak”, “Tülüdebbah”, “Tülüdabak” . Kelime kökeniyse deri işleriyle uğraşan deri tabakçıları yani “debbah”lardan geliyor.
Gelelim öyküsüne:
İzmir’in İşgali’nden sonra ilk direniş toplantısı Balıkesir’de yapılıyor. Balıkesir’in, milli mücadele ateşinin yakıldığı yer olması, onu ileriki dönemlerde Kuvayı Milliye şehri haline getirecektir. Esasında, Milli Mücadele’nin fikir ve uygulama safhası kongreler devriyle başlıyor. Şöyle ki; Erzurum Kongresi, Birinci Balıkesir Kongresi’nden sonra yapılıyor. Balıkesir’de ülkenin kurtuluşu için öncülüğü yapılan fikir ve amaçların eyleme geçirilmesi durumu, dalga dalga tüm yurda yayılıyor. Balıkesir’de oluşan bu kamuoyu, bir devlet ciddiyeti içinde, sivil, asker işbirliğiyle direniş hareketlerinin örgütlenmesini temin ediyor. Bu yurt çapında ilk yerel örgütlenme hareketi, merkezi otoriteden bağımsız olarak gelişen, Yunan işgalinin hiçbir suretle kabul edilemeyeceğinin göstergesi oluyor.
Milli mücadele yıllarında Balıkesir, işgal edilen diğer yerlerden farklı bir görünüm sergiliyor. İşgale 14 ay direnen Balıkesir halkı, kendisi için tarihe geçecek farklı karşı çıkma metotları geliştiriyor. Bunlardan biri de Tülütabaklar. Tülütabaklar milli mücadele yıllarında Balıkesir’de işgalci Yunan askerlerine karşı direnç gösteren, ulusal toplantıların yapılmasına kolaylık sağlayan milli mücadele kahramanlarıdır.
İşgal yıllarında Balıkesir’de keçi ya da koyun postu, at kuyruğu, baca kurumu, çan ve değneklerle korkutucu bir görünüme kavuşarak Yunan askerlerine karşı çıkıyorlar. Balıkesir’de yapılan toplantılar işgal askerlerinin dikkatini çekiyor. Bu toplantıları sonlandırmak adına gece devriyelerini artırıyorlar. Tülütabaklar işgalci askerlerin dikkatini başka yöne çekmek amacıyla her toplantının yapıldığı mekânların ters istikametinde gösteriler yaparak milli mücadeleye destek veriyorlar.
Hikmet Turhan Dağlıoğlu’nun 1936 yılında Balıkesir “Kaynak” dergisinde yayınlanan “Tülükabak” adlı makalesinde Tülütabaklar şöyle anlatılıyor:
“Savaşlarda kaba bir güç değil; düşmandan daha önce düşünebilmek, bazen kendisini çok güçsüz, bazen de korkutucu derecede güçlü gösterebilmek zaferi getirmektedir. Türk halkının, kurtuluş mücadelesinde tüm yurdun, özellikle de Batı bölgelerimizin işgal tehlikesi altında bulunduğu bir dönemde, Balıkesir bölgemiz 30 Haziran 1920’de Yunanlar tarafından işgal edilmiş, ne askeri, ne de bürokratik düzeyde henüz sert bir karşılık verecek gücümüz bulunmamaktadır.
Mondros Ateşkes Antlaşması’nın, ordu ve silahlar hakkındaki ağır maddeleri de bu yıllarda adeta elimizi kolumuzu bağlıyordu; Osmanlı ordusunun pek çok kuvveti dağıtılmış, silahları toplanmıştı. Mustafa Kemal, kurtuluş mücadelesi için çalışmalara devam etse de, çalışmalar henüz meyvesini vermemişti. İşte bu zor yıllarda Balıkesir halkı, düşman işgalini kabullenmeyerek, kurtuluş mücadelesi için, silahsız dahi olsa bizzat mücadele etmeye karar vermiştir.
Peki ama bu nasıl olacaktır?
Tabii ki, fiziki gücün yeterli olmadığı pek çok an gibi, zekâ ve inanç gücü ortaya konularak… Balıkesir halkının bu mücadelesinde öne çıkan kesim ise, debbağlar yani deri işçileri olmuştur. Balıkesir’de bulunan debbağlar, silahları olmamasına karşın, düşman askerlerine karşı mücadele edebilmek için en iyi bildikleri işe, dericiliğe sığındılar ve çokça kullandıkları keçi postlarını üstlerine, tıpkı hayvan kürkü giyen ilk insanlar gibi geçirdiler ve bununla da kalmayıp, deri işlerken yakılan ateşten kalan isi de sulandırarak tüm vücutlarına sürdüler ve başlarına da yine keçi postundan yapılma bir başlık takarak, kendilerini insandan çok, insan ile hayvan arasında bir görüntüye sahip olan, fantastik bir yaratığa benzetmeye çalıştılar.
Peki bunu neden yaptılar?
Çünkü, her yerin kolaylıkla aydınlatılamadığı bir devirde, karanlığın içinden aniden çıkan yaratıklar, Yunan askerlerini korkutmak, onların bu bölgenin oldukça tehlikeli ve uğursuz bir yer olduğuna inandırmak için birebirdi. Nitekim debbağların bu planları da tutmuştu. Geceleri korkunç yaratıklar gördüğünü söyleyen, yaratıklar tarafından saldırıya uğrayan, geceleri dışarıda rahatça dolaşamayan askerler, Yunan ordusu için büyük bir sorun haline gelmeye başlamıştı. İstihbarat birimlerimiz de özellikle önemli toplantıların olacağı gecelerde bu yaratıkların etrafta olmasını destekliyordu. Bunun üzerine, Yunan garnizon komutanının, geceleri her evin önünde bir fener yakılmasını zorunlu kıldığı aktarılmaktadır.
Tülütabaklar işgalci askerlere karşı yaptıkları gösterilerle kolektif mücadele örneği gösterirler. Debbah olarak deri işleriyle uğraşan esnaf, içinde yaşadığı topluma sahip çıkma onu savunma anlamında gösteriler yaparak milli mücadeleye önemli katkıları olan milli toplantıların yapılmasına imkân tanımışlardır. Tülütabakların içinde yaşadıkları Türk Toplumuna bireysel bağılıklarıyla ortaya çıkan toplumsal bir dayanışma örneğidir. Aynı yerde uzun bir süre birlikte yaşayan insanlar olarak Tülütabaklar ortak bir geçmişin getirisi ile gruplarına bağlılıklarını bu şekilde göstermişlerdir.”
Tülükabaklar’ın korkutucu görüntüsü ve genellikle nereden çıkacakları belli olmayan tavırlarıyla insanlarda seyirlik bir haz yaratır. Geçiş töreni sırasında protokolün önüne geldiklerinde bir halka oluştururlar, ellerindeki sopaları halkanın orta yerine atarlar ve zeybek oynamaya başlarlar. Bu şekilde de protokolü selamlamış olurlar.
UNESCO’nun, Balıkesir’den “somut olmayan kültürel miras” listesine aldığı geleneklerden biri de Tülütabaklar.
Tülütabaklar, unutulmaması gereken kültürel değerlerimizden biri olarak çok şey anlatıyor bize: Umutsuzluğa asla kapılmayan bir gelenekten geliyoruz. İster dışarıdan gelsin, ister içeriden beslensin, her tür işgale karşı durabilmiş, kendi içinden çözümler üretebilmiş bir neslin çocuklarıyız. Mustafa Kemal gibi biz de “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” diyebildiğimizde, Tülütabaklar hoş bir kahramanlık öyküsü olarak nesilden nesile aktarılır. Aksi halde postlarımızı hazır tutmakta fayda var.
Teşekkürler arkadaşım..